/ Bir yaylıyı çalar gibi bileğinin kıvrımı, ellerin, parmak uçların
#aşk #ilahiaşk #aşkaaşık #kadın #tasavvuf #cennet #yasakkrallık #çarmıh #aşkacısı #aşkkörlüğü #ayrılık #sevgili #krallear #cheshirecat #kızılatlar #kanat #at #nazımhikmet #kadınşair #aşkşiiri #şiir #türkçeşiir #şarkısözü
Çiviler
- I -
Kıpkırmızı atlar koşuyor odanın ortasında
şişkin sağrılarına saplı çiviler sağa sola çarparak
camdan dışarı atlıyorlar kan revan
Burada olsan onları durdurabilirim
burada olsan susar şu divane davullar
yavaş ve ağrılı inen sağırlığa şükrediyorum şimdi
Duymasam ses hâlâ var mı, emin değilim
İçimde olduğunu tekrarlıyorum kendime
sevgiliye gerek yok öylece havada asılı durur aşk
ıssız bir yıldız gibi sırf kendisi için döner
beklemeye isyan ettikçe uzuyor bekleyiş
Resmine baka baka yüzün silindi çoktan
geriye kalan sadece gülüş, yüzsüz gülüşün
bazen sevecen, kâh alaycı, çoğu zaman vurdumduymaz
“Aradığınız kişiye ulaşılamıyor.” Kime edeyim şikâyet?
Beni bin kez kandırdın, bir daha kandır
Herhangi bir şeye ne olduğu fark etmez senden başka
herhangi bir şeye inanmak için krallığımı veririm
Aksak bir koltuk var, derin kazılmış yatak, çukur ayna, âma lamba
kapı duvar, etobur saksı bitkisi, cam kırıkları, kitaplar, haritalar yırtık
Gidilecek başka yer yok, bütün evren bu odadan ibaret.
- II -
Boğazımı tıkayan tutuk çığlığı
kendi suratıma tükürdüm kıpkırmızı
Bana şah damarımdan daha yakın
o paslı yarada mı saklanıyorsun?
Ne içersem içeyim susuzluğum geçmiyor
azalmıyor açlığım
çoktan vazgeçtim direnmekten, bin kez yenildim
Gel teslim al! Bundan böyle ismim Teslim
Gel yangını yangınla söndür
yana yana madde bitti, geriye kalan sadece ateş
Burada olsan arz azabı sona erer
burada olsan kalkar perdeleri örten perdeler
amansız inen körlüğe şükrediyorum şimdi
Herhangi bir şeyi ne olduğu fark etmez senden başka
herhangi bir şeyi görmek manasız
manzara asılsız ve eğreti
dikenli teller bakış alanını kaplayan
Uçmayı unutmuşum. Kanatlarım ol!
Diyemedim ya sana, artık ne desem boş
Tespih tanelerine bin kez söyledim ismini
telâffuz edebildiğime emin değilim, sırla kaplısın
çöz mührünü ağzının, bana mahrem bilgiyi öğret
Seni sımsıkı sardığımda, bir olduğumuzda, iç içe
yekpare suretimiz yılan gibi kıvrılırken
ölümü dirimden ayıran sınır çizgisinde
cesede can üfler nefesinin yalazı
ve teninin tadı cennetin tuzlu meyvesi
Meğer cennet bir âlem değil deneyimmiş
güzel bir düş gördüğümün düşünü gördüğüm
Çivilerin üzerinde yatmaktan farksız yalnızlık
söz sadece sarılacağız, yanıma uzanman için krallığımı veririm
Yastıktan yamaçlar var, kıyıda çarşaf gibi açıkta dalgalanan kumaşlar
deniz feneri karanlığa kılıç çeken, titreyerek girdaba batan kayık
Nerede uyanacağım belirsiz, bütün evren bu yataktan ibaret.
- III -
Ömür boyu sırtında taşır insan çarmıhı
Üç çiviyle tutturulmuş ruha beden: Açlık, acı ve haz
saymaya gerek yok, noksansız tasviri aşk
Çoktan kabullendim cezamı sevmeyi
bu son gelişim dünyaya ne olacaksa olsun
sensiz kaybolmadan yürüyeceğim
bir yol yok, geriye kalan sadece yokuş
Burada olsan yeryüzü şekilleri değişir
burada olsan kıpırdar terk edilmiş şehirler
yaklaşan vefakâr deliliğe şükrediyorum şimdi
Nerede başlayıp bittiğime emin değilim, bin kez bölündüm
Hayali bile lime lime ediyor hafızamı
bir yaylıyı çalar gibi bileğinin kıvrımı, ellerin, parmak uçların
genişleyip göğü kuşatan göğsün
Zaman kalp atışınla durur. Durur ve ilerler
Ritmik sesin hu çeker, hem ilahi hem vahşi
kendi figanımı işitmiyorum ki, ahengini bileyim
Hiç bilinmedik makamlar varmış
çırılçıplak çıkılıp daha çıplak inilen
benliği kurban etmedikçe ayinler boşuna
Anahtar kilitteyken aralanır Yasak Krallığın kapısı
O An'da olanı anlamaya
zihinler aciz, anlatan diller ahraz
sonsuza dair her zerre denizleri taşırır
Taştık ve döküldük. Hala dökülüyoruz
Sussam, konuşmasam, tek kelime söylemesem
herhangi bir şey ne olduğu fark etmez herhangi bir şey
düşünmesem, ne olur kafamı boynumdan ayır!
Fırlat gitsin, aklımda koşturan atlar durulsun
Tertemiz berrak gökyüzünde sahici ayların parladığı
ışığın ışığa benzediği, havanın havaya, suyun gerçek tadında
uçsuz bucaksız çayırlarda kana kana su içsinler
Kendilerini ağır sanan, aslında hafif, kuş kadar hafif atlar
alabildiğine koşsunlar ufka doğru çırpınmadan
rüzgârla sevişerek, uçarcasına. Kanatlarım ol!
Kanatlarım ol!
Kanatlarıım...
Kanat...
Özgür bir at için krallığımı veririm
Beton duvarlar var, boş sokaklar, kağıt yığınları, kül savuran acı ayaz
fasit merdiven, renksiz radyoaktif serpinti, cam kırıkları, zifir karanlık
Kıpkırmızı öp beni, bütün evren nefesinden ibaret.
- - - - - - -
Ocak 2017, İstanbul
Comments